Çevremizdeki acıların tamamını bizim de çekmemiz gerekiyor. Hepimizin ortak bir vücudu yoktur, ama ortak bir büyüme yolumuz vardır ve bu ise, şu ya da bu biçimde, acılar içinden götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer, yaşlanır ve sonunda ölürse, biz de bunun gibi yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük olarak nitelemeye de yer yoktur.
Franz Kafka, Almanca konuşan Yahudi bir ailenin çocuğudur. 3 Temmuz 1883’te Prag’da Hermann ve Julie Kafka’nın altı çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. Üç kız kardeşinin de Nazi zulmü altında toplama kamplarında öldüğü bilinmektedir.
Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi. Özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı. Kafka üzerindeki baba baskısı çocukluk yıllarından başlayıp uzun bir süre devam etti. Babasına karşı beslediği tek duygu -eserlerinden de anlaşılacağı üzere- nefretti. Almanca konuştuğu için Çekler tarafından, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından sevilmedi.
Lise eğitimini 1901 yılında başarıyla tamamladı. 1901’den 1906’ya kadar Prag’daki Karl-Ferdinand Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Sonra hukuk okumaya karar verdi. Beş yıllık hukuk eğitiminden sonra Albert Weber’in yanında ücretsiz hukuk stajı yapma şansını buldu ve ceza hukuku alanında ilerleme kararı aldı.
Kafka’nın yaşamının en önemli noktasıdır babasıyla olan ilişkisi. Kafka’nın tüm yaşamında ve eserlerinde doğrudan etkisini görebiliriz bu zorba adamın. Bu ilişkiyi ve babasına karşı hislerini Kafka anlatsın:
Asker selamı vermeyi ve asker gibi yürümeyi becerdiğim zaman desteklerdin beni, ama ben geleceğin askeri değildim ya da iştahla yemek yiyebildiğim, hatta yanı sıra bir bira da içebildiğim zaman desteklerdin ya da anlamadığım şarkıları tekrar edebildiğim veya senin en sevdiğin lafları senin peşinden geveleyebildiğim zaman, ama bunların hiçbiri benim geleceğimin bir parçası değildi. Ve aslında bugün bile, herhangi bir konuda, ucu ancak sana da dokunuyorsa, zedelediğim veya benim şahsında zedelenen (Örneğin Pepa beni azarladığı zaman) senin onurunsa destekliyorsun beni. O zaman destekleniyorum, bana değerim hatırlatılıyor, yapmaya hakkım olan hamlelere dikkatim çekiliyor ve Pepa mutlak bir biçimde mahkûm ediliyor. Ama şimdiki yaşımda artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile, ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak? (Babaya Mektup)
Franz Kafka 1907’de “Assicurazioni Generali” adlı İtalyan bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Kafka’nın Max Brod ile tanışması ve dost olması aynı yıllara rastlar. Max Brod sayesinde edebiyat dünyasına giren Kafka, Felix Qeltsch, Oskar Baum ve Franz Werfel gibi önemli edebiyatçılarla tanıştı. Brod, Kafka’nın hayatındaki en önemli kişilerden biriydi ve onun için bir dönüm noktasıydı.
Beklendiği üzere Kafka’nın hayatına birkaç kadın girmiştir. İlki iki kez nişanlanıp bir türlü evlenemediği Felice Bauer’dir.1920 yılında ise Kafka, Milena Jesenka ile mektuplaşmaya başladı. Evli olan Milena ile mektuplaşmaları -birlikteliklerinin imkânsızlığına rağmen yıllar sürmüştür. Son olarak da bir bebek bakıcısı olan Dora Diamant. Kafka’nın ölmeden önce adını andığı bir kadındır Dora.
Bir aşkın anatomisi: Milena’ya mektuplar
Hiçbir zaman kavuşamadığı Milena’yla (çünkü Milena evliydi) mektuplaşmalarından oluşur bu kitap. O yazışmalardan birisinde şöyle yazmıştır:
Ah Milena! Denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz. Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.
Yorumlar
Yorum Gönder