Ana içeriğe atla

Nam-ı Diğer Edebiyatın Kara Çocuğu: Hakan Günday



                            Hepsi yaralar sonuncusu öldürür





"Sıradan bir çizgi filmin bir çocuğun balkondan atlamasına neden olan etkinin onda birini yetişkinlere verebilmek için romanlar yazıyorum" cümlesi ile açılan İnternet sitesine sahip olan, bu toprakların yetiştirdiği en kaliteli yazarlardan biri.

Yeraltı edebiyatının ülkemizdeki en iyi temsilcisi denilebilecek yazar... Ayrıca kitaplarında ki kurgularından dolayı dahi olduğunu ve beyninin normal insan gibi çalışmadığını düşündüğüm çok beğendiğim yazar... İleri derecede kötümserlikten muzdarip yazar... Okuduğunuzda bulaşan tipte bir kötümserlik söz konusu... 

Hatta Kinyas ve Kayra’yı okurken bazı yerlerde içime karanlıkların dolduğunu kalbimin sıkıştığını hissetmişimdir. İçindeki zehri akıtmayı başardığında insanda kendini kesme, parçalama, sokaklarda avaz avaz bağırıp, sinir krizi geçirmeyi günün sıradan bir icraatı haline getirme isteği uyandıran kitaplar yazan yazar.



Şu paragrafı yazmış insan,

"Dünya üzerindeki yaşıtlarının yarısı gibi “Tanrı var mı yok mu?" sorusunu hiçbir zaman sormamış olan piçler tanrının var olduğunu bilir ancak ona inanmaz.  Tanrı tanımazların aksine tanrıyı bilir ama tanımazlar. Tanrının yarattıklarını hatalı bulurlar. Tanrının çalışma tarzını beğenmezler. Dolayısıyla onunla hiçbir ilişkilerinin olmasını istemezler. Tanrının varlığını bilen ancak ona isyan etmiş şeytanla da hiçbir benzerlik ve ilgileri yoktur. Çünkü piçler güvenmedikleri tanrıya karşı savaşmazlar. Piçler ve tanrı birçok konuda farklı düşünür. Ancak piçler bu görüş ayrılığını kine dönüştürecek kadar konuyu önemsemezler. Oysa tanrının bu olgunlukta olduğunu düşünmezler ve kendilerinden nefret ettiğini bilirler. Ancak tanrının adlarına biçtiği hiçbir cezanın vereceği acının kendilerine ısmarladıklarından daha kayu olamayacağını da bilirler. Ayrıca, sadece İslam dininde bile doksan dokuz adı olan bir varlığın çok kalabalık olduğunu düşünür ve layık oldukları mutlak yalnızlığın tanrının evrenini reddetmekten geçtiğine inanırlar."


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lavinia: Özdemir Asaf

Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder. Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder: Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı O elli dördündeydi ben yedi Bir ışık söndüğünde yol yandı O kedi bunları nasıl da bildi   Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer. Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder: Yedi yaşımda Ankara’dan geldim Babasızlığımı getirdim İstanbul’da deniz vardı Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu   Akşam üzerlerini sevmezdim, Annem ud çalardı güneşi batırırken Amcamın ölüm haberi daha gelmedi   1922’de Murat dağlarında y...

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar

                 Senfoni “Önce sesin gelir aklıma  Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm  Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli  Sonra cumartesi günleri gelir  Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum  Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi! Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hi...