Ana içeriğe atla

Yaşamın Ucuna Yolculuk Eden Yazar: Tezer Özlü




 “Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.”



Tezer Özlü, yayımladığı üç “farklı” kitabıyla çok erken yaşta yitirdiğimiz yazarlardan biri oldu. Kısa hayatı boyunca yaşamın anlamını aradı; bu arayışını Svevo, Kafka ve Pavese’nin izlerini sürerek bulmaya çalıştı. Çocukluğunun geçtiği Ödemiş’te ise bir gün ablası Sezer ile, ki Tezer ona Süm derdi, kentin yollarının nerede bittiğini, dünyanın ne kadar büyük olduğunu merak ettiler. El ele kentin dışına kadar yürüdüler. O zaman başladı Tezer’in dünyayı keşfetme arzusu.

10 Eylül 1942’de Simav’da dünyaya geldi. Öykü ve roman yazarı Demir Özlü’nün kız kardeşidir. 1968 yılında sinemacı Erden Kıral’la evlendi. Ve 1973 yılında doğan çocuğuna Deniz Gezmiş’e hayranlığından dolayı Deniz ismini koydu. 

İlk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri ; kişinin, çocukluğundan başlayarak içine düştüğü yaşamın, kimi zaman fiziksel-kaba, kimi zaman inceltilmiş-dolaylı baskılarıyla karşı karşıya kalışını ve yaşadığı ya da “yaşamasına izin verilmek istenmeyen” farklılığını ve uyumsuzluğunu son derece sarsıcı ve incelikli bir biçimde, “teninde duyarak” işledi.

Özlü, yaşamın anlamını arayan ve bu arayışı hayranlık duyduğu üç yazarın (Svevo, Kafka ve Pavese) izlerini ve izleklerini de sürerek sürdüren ikinci roman/anlatısını ise 1983’te Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yazmış; yapıt 1983 Marburg Yazın Ödülü’nü kazanmıştı.

Bu kitap, daha sonra dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk  adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı. Özlü’nün ölümünün ardından; ilk öykü kitabı, daha sonra yazdığı öykülerle bir arada Eski Bahçe – Eski Sevgi adıyla basılmış; Gergedan dergisi 13. sayısında yazarın adına özel bir “fotobiyografi” yayımlamış; kimi günce ve anlatı parçaları ise Kalanlar adlı küçük bir kitapçıkta toplanmıştı.

Göğüs Kanserinden 18 Şubat 1986 tarihinde İsviçre’nin Zürih Kentinde 43 yaşında vefat etti. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lavinia: Özdemir Asaf

Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder. Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder: Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı O elli dördündeydi ben yedi Bir ışık söndüğünde yol yandı O kedi bunları nasıl da bildi   Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer. Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder: Yedi yaşımda Ankara’dan geldim Babasızlığımı getirdim İstanbul’da deniz vardı Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu   Akşam üzerlerini sevmezdim, Annem ud çalardı güneşi batırırken Amcamın ölüm haberi daha gelmedi   1922’de Murat dağlarında y...

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar

                 Senfoni “Önce sesin gelir aklıma  Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm  Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli  Sonra cumartesi günleri gelir  Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum  Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi! Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hi...