Ana içeriğe atla

Lavinia: Özdemir Asaf





Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder.

Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder:
Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dıO elli dördündeydi ben yediBir ışık söndüğünde yol yandıO kedi bunları nasıl da bildi 
Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer.

Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder:

Yedi yaşımda Ankara’dan geldimBabasızlığımı getirdimİstanbul’da deniz vardıDenize ilk girişim düşmek yoluyla oldu Akşam üzerlerini sevmezdim,Annem ud çalardı güneşi batırırkenAmcamın ölüm haberi daha gelmedi 1922’de Murat dağlarında yüzbaşı Ali SaipÜç anneannemden ikisini gördümOn iki teyzemden altısınıAltı dayımdan ikisiniÖbürlerinin hep resimlerini gördüm

Galatasaray Lisesi’ne parasız yatılı olarak, kaydolur. Fakat geçirdiği bir akciğer rahatsızlığı nedeniyle bir yıl devamsızlık yapınca, parasız yatılılık hakkını kaybeder. Özdemir Asaf, Kabataş Erkek Lisesi’nin parasız yatılı sınavını kazanır ve o liseden mezun olur.

Liseden sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yazılır, sadece iki yıl okur. Belki de şairin yaşamında hukuk yıllarının tek getirisi, ilk eşi ve kızı Seda Arun’un deyimiyle en tutkulu aşkı Sabahat Selma Tezakın’ı tanımasıdır.

“Sabahat;Sana mektup yazmaya lüzum kalmayacak olan zamanları düşünmek; seni daima görebileceğim günleri hatırlamak; bana verdiği sarhoş edici, çıldırtıcı heyecanlı zevkleriyle senin yakınında bulunmak tehlikeli olabilecek derecede beni sevindiriyor…” (10 Nisan 1944)

Notlarla ilgili yapılan bir haksızlık, Özdemir Asaf’ın hukuku bırakmasına neden olur. Sabahat Tezakın ile olan beraberlikleri de sona erer. Zira baba Mustafa Tezakın, iki gencin evlenmesi için fakültenin bitirilmesini şart koşmuştur. Hukuk’tan ayrılan Özdemir Asaf, İktisat Fakültesi’ne kaydolur. Üç yıl da bu fakülteye devam eder. Daha sonra buradan da ayrılır ve o dönemde iki yıl olan Gazetecilik Enstitüsü’ne başlar. Ne yazık ki buraya da ancak bir yıl devam eder ve ikinci sınıfta ayrılır. Özdemir Asaf, Sabahat Hanım’a duyduğu aşktan dolayı yataklara düşmüştür. Oğullarının ince hastalığa tutulmasından korkan aile büyükleri, Sabahat Tezakın’ın babasının evliliğe onay vermesini sağlarlar.

Özdemir Asaf eğitimini tamamlamadan çalışma hayatına atılır. Sigorta şirketinde sigorta prodüktörlüğü yapar, ancak kişiliğine uygun bir iş değildir. Dün Yağmur Yağacak adlı öykü kitabında bulunan, Garıdan Gadı biyografik hikayesinde bunu şöyle anlatır:

“Sigorta prodüktörlüğü yaptığım yıllar hayatımın hareketli çağlarına rastlamıştır. Para kazanıyordum. Gençtim. Fakat gözüm parada değildi. Başka isteklerim vardı. İnsan tanımak, değişik günler yaşamak, yer görmek isteyordum. Bu yüzden boyuna geziyor, cebime giren paraları yalnız yeni çevreler yaratmak için harcıyordum. İyi bir sigortacı olamadım. Ama işi yaptığım sıralarda gördüklerim beni doyuruyordu…” 

İlk çocukları Seda, 1947’de dünyaya gelir. Özdemir Asaf, Mart 1948-1949 yılları arasında askere gider. Askerliği Gelibolu’da, sonra Ankara Piyade Okulu’nda ve Erzurum’da geçer. Askerliği sırasında eşine yazdığı bir mektupta yazdıkları sonra dizelerine şöyle yansır.

“Erzurum yolu 3,5 gündür kapalı gibi bir şey. Şimdi bu mektubu halen 4 tane kalan mumun yanan beşincisinin ışığında yazıyorum. Tekerlekli vasıtalar işlemiyor. Gaz gelmemişti, bugün geldi yarın dağıtılacak. Ancak kızaklar işliyor. Fakat o da çok üşütüyor, ayakları donuyor insanın. Birçok yerlerde inip yürünüyor. Bir defa gittim de biliyorum.”

Mum 
Mum yanıyor, zaman yanıyorduErzurum’un köylerindeAkşamın ve sabahın erken olduğuAli Baba dağının eteklerindeGeniş vakitler yaşanıyordu.


Bu arada Özdemir Asaf, hayatına üç kadının aşkını sığdırmaya çalışmaktadır. Bu kadınlardan üçüncüsü, şairin ünlü şiiri, Lavinia’yı ithaf ettiği Mevhibe Bayat’tır.

 Lavinia Sana gitme demeyeceğimÜşüyorsun ceketimi alGünün en güzel saatleri bunlarYanımda kal Sana gitme demeyeceğimGene de sen bilirsinYalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyimİncinirsin Sana gitme demeyeceğimAma gitme LaviniaAdını gizleyeceğimSen de bilme Lavinia 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar

                 Senfoni “Önce sesin gelir aklıma  Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm  Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli  Sonra cumartesi günleri gelir  Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum  Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi! Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hi...