Ana içeriğe atla

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar





                 Senfoni
“Önce sesin gelir aklıma
 Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
 Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
 Sonra cumartesi günleri gelir
 Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
 Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.”





Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi!

Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hiç ama hiç hoşlanmamış.



İşin özü Tomris Uyar, pek çok kadının göğsünü kabartarak anlatacağı aşklar yaşasa da birliktelikleri hakkında konuşmamayı tercih etmiş. Burnunu havaya dikip, “paylaşılamayan kadın” olmakla övünmeye falan da kalkışmamış. Bunun yerine, kimselere kulak asmadan aşklarını yaşamayı tercih etmiş. Ama kalemini de hiçbir zaman elinden bırakmamış. Yazarlık dışında başka hiçbir işle uğraşmayan Tomris Uyar, hayatı boyunca eser verip, çeviriler yapmış.



Tomris Uyar kimdir, az çok anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Yani en azından onun yalnızca Ülkü Tamer, Cemal Süreya, Edip Cansever ve Turgut Uyar isimleriyle anılmaktan hoşlanan bir kadın olmadığını idrak etmişsinizdir. Evet, kalemiyle ve düşünceleriyle var olmak isteyen bir edebiyatçımız Tomris Uyar! Zaten eserlerini okuyanlar, onun ne kadar özgün bir dile, ne kadar keskin bir zekaya sahip olduğunu çok iyi bilirler.



Fakat bilmeyenler için Tomris Uyar, “3 büyük şairin paylaşamadığı meşhur kadın” demektir. Turgut Uyar’a yıllar sonra yeniden şiir yazdırmış, Cemal Süreya’nın en güzel aşk şiirlerinin ilham kaynağı olmuş ve Edip Cansever’in dilinden hiçbir zaman düşmemiş merak edilen kadındır o, yeterli bilgisi olmayanlar için! Hayatı boyunca tek bir dize yazmamasına rağmen, kendisine İkinci Yeni’nin kraliçesi denilmesi de bu sebepten kaynaklanmaktadır. Evet, Tomris Uyar kimdir kısaca bahsettikten sonra şimdi de başarılı yazarımızın hayat hikayesine geçelim.



15 Mart 1941’de İstanbul’da dünyaya gelmiş Tomris Uyar.

Liseyi 1961 yılında Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde bitirerek, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne başlamış. Ve yazmaya daha lise yıllarındayken karar vermiş. Edebiyata meraklı olmasındaki en büyük etkenler ise annesi ve babası olmuş. Zira annesinin çevirileri, babasının da bir şiir kitabı varmış.



1962’de hala üniversitede okurken ilk çevirisi olan Şekerden Bebek (Tagore) Varlık dergisinde yayımlanmış. Bu sırada kolej aşkı Ülkü Tamer’le evli olan Tomris Uyar, mezun olduktan iki sene sonra 1965’te de Türk Dili’nde yayımlanacak ilk öyküsü Kristin’i yazmış.

Ancak Ülkü Tamer ile evlilikleri, Ekin ismini verdikleri 2 aylık bebeklerinin sütten boğulması üzerine fazlasıyla yıpranmış. Bu dönemlerde Cemal Süreya ile tanışmış Tomris Uyar!

Birbirlerini ilk kez Ankara’da Sanatseverler Derneği’nde gören ikili, daha sonra aşk yaşamaya başlamış. Cemal Süreya da Tomris Uyar da eşinden boşanmış ve 3 yıl sürecek fırtınalı birliktelikleri başlamış. Tomris’i çok sevmiş Cemal Süreya! Öyle ki akşam olduğunda, hemen eve gidermiş. Hiçbir zaman geç kalmaz, arkadaşlarıyla buluşmaz, dünyası haline gelmiş Tomris’ine koşarmış. Ama her şeyin fazlası gibi Süreya’nın aşırı düşkünlüğü de zararmış.



Ve bir akşam Tomris, Süreya’ya biraz gezip dolaşmasını, arkadaşlarıyla falan buluşmasını söylemiş. Ertesi gün geç gelmiş Cemal Süreya. Bir sonraki akşam da öyle.. İşte bu akşamlardan birinde Tomris pencereden dışarıya baktığında, apartmanın girişinde oturup sözüm ona “geciken” Cemal Süreya’yı görmüş.

Anlayacağınız, fırtınalı dediysem gerçekten de öyleymiş aşkları! Bu dönemde en güzel şiirlerini Tomris için yazmış Cemal Süreya.. Ve sonunda ayrılık vakti gelip çattığında, ikisi de yaşadıkları aşktan öyle uzun uzadıya söz etmemiş. Zaten Süreya ayrılıklarında, söz konusu Tomris ise dilinin lal olacağını, onun hakkında hiçbir şekilde konuşmayacağını, büyük sevdasına açıkça söylemiş. Ve öyle de yapmış.


Cemal Süreya ile birlikteyken tanıştığı Turgut Uyar ile şiir üzerine mektuplaşmalarla başlayan ilişkisi sonucunda Tomris Uyar ikinci evliliğini. yapmış. En uzun soluklu aşkını da Turgut Uyar ile yaşamış. 1969 yılında evlenen çiftin bir de Hayri Turgut isimlerinde oğulları olmuş.

Her ikisi de sanatçı olan ikilinin fırtınalı beraberlikleri, Turgut Uyar’ın 1985 yılındaki ölümüne kadar devam etmiş. Ve Tomris Uyar’ın rüzgarına kapılmış bir diğer ünlü şairimiz Edip Cansever de onu sevmeye devam etmiş.



Cemal Süreya’nın fazla şiirden öldüğünü söylediği Edip Cansever, Tomris Uyar’ın doğum günlerinde ona şiirler yazmıştır.


Tomris Uyar 62 yaşında yakalandığı yemek borusu kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiştir.




Ne diyorsunuz? Üç büyük şairin ilham perisi olmuş Tomris Uyar; sizce de sıra dışı bir kişilik değil mi? Onu pek çok kişi aşklarıyla tanısa da Tomris Uyar’ı daha yakından tanımak için kitaplarını okumanızı öneriyor ve İkinci Yeni’nin kraliçesini saygıyla anıyoruz.

Yorumlar

  1. Bildiğimden daha fazlasını öğrendim ve fazlasıyla merak ettim ilk fırsatta eserlerine göz atıcam👏

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lavinia: Özdemir Asaf

Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder. Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder: Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı O elli dördündeydi ben yedi Bir ışık söndüğünde yol yandı O kedi bunları nasıl da bildi   Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer. Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder: Yedi yaşımda Ankara’dan geldim Babasızlığımı getirdim İstanbul’da deniz vardı Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu   Akşam üzerlerini sevmezdim, Annem ud çalardı güneşi batırırken Amcamın ölüm haberi daha gelmedi   1922’de Murat dağlarında y...

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...