Ana içeriğe atla

Dünyaya Tutunamayan Şair: Soysal Ekinci





'' Bir insanın mutluluğu için bin insanı üzdüm, beni affedin''


 İLK KISSA


Kırkına kadar ne aşk ne ölüm umrundadır insanın Her şey hayvani bir intikam duygusuyla harcanır Düşüncenin ince denizinden güneşe serilmemiş bedenlerDurmadan kendine sıcak bir yatak aranır Kırkından sonra bütün ibadetler US’lu bir dost içindir Her anı başka bir pişmanlıkla yaşanır Ki soysuzlar aklanırken kamuda soylular karalanı


Soysal Ekinci




1954 yılında Kars'ın Hanak ilçesinde doğdu. Ardahan Yatılı Bölge İlk okulunu, Kars Kazım Karabekir Öğretmen Okulunu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü'nü bitirdi. Siyasi düşünceleri ve sosyal kimliği nedeniyle 1979-1981 yılları arasında gözaltında kaldı. Yine siyasi gerekçelerle açılan davalar sonucu 1983-1989 yılları arasında İstanbul'daki cezaevlerinde tutuklu kaldı. 1989 yılında Çağrı adlı kitabı toplatıldı ve hakkında iki ayrı dava açıldı. Cezaevinden çıktıktan sonra değişen değerlere uyum sağlayamadı ve 1991 yılında "susma" kararı aldı. 4 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'da kendi isteği ile yaşamına son verdi.


Hiçbir intiharda tek bir sebep yoktur, karmaşık süreçler işler. Arkadaşı Muammer Karadaş’ın aktardığına göre Soysal Ekinci’nin intihara gidişinde “taşıran damla”, kadın sorunsalı olmuş. Taşradan gelmiş, İstanbul’da tutunmaya çalışan, şiirler yazan genç bir devrimci. 

Kimbilir, hangi hayal kırıklığıyla beslenmişti aşktaki çaresizliği! İlginç ve hüzünlü olan, Ekinci’nin intiharından önce çevresinin buna “hazırlıklı” olması. Soysal Ekinci’nin bıraktığı en acı hatıra: Kendisinden geride kalan tek varlığın, Macintosh bilgisayarının satılıp o parayla mezarının yaptırılması...




Ölümün Eşiğinde Hiç yaşadınız mı
Ölümü eşikleyip eşikleyip geri dönmenin sevinciniHiç yaşadınız mı
Düşen bir uçaktan kurtulmak mı tek başına
Ya da okyanusun ortasında
Batan bir gemiden sözgelimi
Cennet bir adaya çıkmak mı bir kadınla
Hiçbiri bunların hiçbiri
Veremez insana
Bizim yaşadığımız acılardan süzülmüş sevinçleriBizim dönüşlerimiz
Ölümle nikah masasında buluşup imzayı atarken
Azrailin kalemi kırması gibi

 (Ekim-1985) Soysal Ekinci

Yorumlar

  1. Soysal Ekincinin yaşam öyküsü biraz trajikmiş gerçekten.Yaşadığı hayal kırıklıkları ve üzüntüler onun tercihiyle yaşamına son vermesine sebep olmuş.Şiirleri inasana dokunur cinsten..Derin bir sızı hissettim okurken.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lavinia: Özdemir Asaf

Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder. Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder: Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı O elli dördündeydi ben yedi Bir ışık söndüğünde yol yandı O kedi bunları nasıl da bildi   Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer. Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder: Yedi yaşımda Ankara’dan geldim Babasızlığımı getirdim İstanbul’da deniz vardı Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu   Akşam üzerlerini sevmezdim, Annem ud çalardı güneşi batırırken Amcamın ölüm haberi daha gelmedi   1922’de Murat dağlarında y...

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar

                 Senfoni “Önce sesin gelir aklıma  Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm  Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli  Sonra cumartesi günleri gelir  Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum  Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi! Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hi...