Antik Yunan’dan bu yana temsil sanatının önemli türlerinden biri olan tragedyanın kökenine dair açıklamalarda birkaç farklı görüş olduğuna tanık olunur. Yunanca keçi türküsü anlamına gelen trogodia'nın, sözcüğün ortaya çıkmasına kaynaklık ettiğini söyleyenler farklı anlayışları bir araya getirerek tragedyaya etimolojik arka plan oluşturur: “Bir anlayışa göre ilk korolar satirlerden oluştuğu için keçi türküsü deniyor tragedyaya. Bir başka anlayışa göreyse, Dionysos’u simgeleyen keçi önce parçalanıyor, sonra da tragedya yarışmalarında ödül olarak veriliyordu ve ‘tragoidoi’ yarışmalara katılanların resmî unvanıydı; ‘tragoidos’tan geliyordu.” Aristo, Politika’da “bir eylemin taklidi olarak” değerlendirdiği tragedya için karakter ve düşüncenin iki önemli etken olduğunu belirtir:
Tragedya ahlaksal bakımdan ağır başlı, başı ve sonu belli olan, belli bir uzunluğu bulunan bir eylemin taklididir; sanatça güzelleştirilmiş bir dili vardır; içine aldığı her bölüm için özel araçlar kullanır; eylemde bulunan kişilerce temsil edilir. Bu bakımdan tragedya salt bir öykü (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir.
Tragedyanın içerdiği bölümler, “prolog, episodlar, exodos, koro şarkısı” şeklinde sıralanır ve bu unsurlardan prolog, tragedyanın koro gelmeden önceki bütün bölümü, episod iki tam koro şarkısı arasında kalan bütün bölüm, exodos ise arkasında hiçbir koro şarkısının bulunmadığı bütün bölüm olarak ifade edilir. Tragedyalar özünde trajik bir “çelişki” barındırır. Burada söz konusu olanın zıtlıkların birliği değil, farklılıkların farklılık olarak onaylanması fikri olduğunu öne süren Acar’a göre tragedyada “acı acı olarak kalır, sevinç sevinç olarak. Bunlar indirgenemez ya da karşıtına dönüştürülemezler; olduğu gibi kabul edilirler."
Tragedyanın temelinde yer alan acı ve endişeler, kahramanın içine düştüğü trajik durumla birebir ilişkilidir. Edip Cansever’in Tragedyalarında da görülebileceği gibi modern metinlerde kahraman, trajik düzeyde kaotik bir dünya ve bu dünyada yalnızlığa mahkûm olmuş insandır. Roland Barthes, tragedya kahramanının ilk tanımının “içeri kapatılmış, ölmeden dışarıya çıkamayacak kişi” şeklinde yapılmış olduğunu söyler. Bu kahraman tipinin en uçtaki örneği olarak Oblomov’u öne süren John Orr’a göre “trajik, odak nokta olan kahramanın toplumsal ilişkiler ağında gizlenmiştir.” Kahramanın yabancılaşması, yeniden ‘yaşamın anlamına değin çözümlenmemiş bir araştırma çerçevesinde” yalnızlığı da kaçınılmaz kılmaktadır. Tragedyanın modern dünyanın karmaşık yapısına da
karşılık geldiğini bu noktada hatırlamak gerekir. Nitekim çağın kendisine, topluma, doğaya ve manevî değerlere uzak kalmış bireyi, birtakım sorgulamalar içinde yalnız ve mutsuz yaşamakta, arayış içine girmekte ve gittikçe yabancılaşmaktadır. Modern bir tragedya olarak nitelenen Tragedyalar da yabancılaşmış insanın irdeleneceği göz önüne alındığında, yabancılaşma kavramının farklı yaklaşım biçimlerinde beliren görünümlerine bakmak yerinde olacaktır.
Tragedya ahlaksal bakımdan ağır başlı, başı ve sonu belli olan, belli bir uzunluğu bulunan bir eylemin taklididir; sanatça güzelleştirilmiş bir dili vardır; içine aldığı her bölüm için özel araçlar kullanır; eylemde bulunan kişilerce temsil edilir. Bu bakımdan tragedya salt bir öykü (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir.

Tragedyanın temelinde yer alan acı ve endişeler, kahramanın içine düştüğü trajik durumla birebir ilişkilidir. Edip Cansever’in Tragedyalarında da görülebileceği gibi modern metinlerde kahraman, trajik düzeyde kaotik bir dünya ve bu dünyada yalnızlığa mahkûm olmuş insandır. Roland Barthes, tragedya kahramanının ilk tanımının “içeri kapatılmış, ölmeden dışarıya çıkamayacak kişi” şeklinde yapılmış olduğunu söyler. Bu kahraman tipinin en uçtaki örneği olarak Oblomov’u öne süren John Orr’a göre “trajik, odak nokta olan kahramanın toplumsal ilişkiler ağında gizlenmiştir.” Kahramanın yabancılaşması, yeniden ‘yaşamın anlamına değin çözümlenmemiş bir araştırma çerçevesinde” yalnızlığı da kaçınılmaz kılmaktadır. Tragedyanın modern dünyanın karmaşık yapısına da
karşılık geldiğini bu noktada hatırlamak gerekir. Nitekim çağın kendisine, topluma, doğaya ve manevî değerlere uzak kalmış bireyi, birtakım sorgulamalar içinde yalnız ve mutsuz yaşamakta, arayış içine girmekte ve gittikçe yabancılaşmaktadır. Modern bir tragedya olarak nitelenen Tragedyalar da yabancılaşmış insanın irdeleneceği göz önüne alındığında, yabancılaşma kavramının farklı yaklaşım biçimlerinde beliren görünümlerine bakmak yerinde olacaktır.
Etkileyici bi yapıt gerçekten defalarca okunası bi yazı olmuş ,tespitler ayrı güzel 👏
YanıtlaSilVay caninaaa... Etkilenmemek elde değil,iyi ki okumuşum dedim bir edebiyat aşığı olarak👏✌
YanıtlaSilÇok etkileyici ve okudukça sıkılmadığım bir yazı olmuş.Bu tarz yazıların devam etmesi dileğiyle
YanıtlaSilMükemmel bir yazı olmuş.Edebiyata hayran kalmamak mümkün değil.Diğer yazıları heyecanla bekliyorum.
YanıtlaSilMükemmel bi yazı olmuş . Diğer yazılarını merakla bekliyorum. :)
YanıtlaSilÇok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş emeğinize sağlık.
YanıtlaSil