Ana içeriğe atla

Muhteşem yapıt Tragedyalar V : Edip Cansever

Antik Yunan’dan bu yana temsil sanatının önemli türlerinden biri olan tragedyanın kökenine dair açıklamalarda birkaç farklı görüş olduğuna tanık olunur. Yunanca keçi türküsü anlamına gelen trogodia'nın, sözcüğün ortaya çıkmasına kaynaklık ettiğini söyleyenler farklı anlayışları bir araya getirerek tragedyaya etimolojik arka plan oluşturur: “Bir anlayışa göre ilk korolar satirlerden oluştuğu için keçi türküsü deniyor tragedyaya. Bir başka anlayışa göreyse, Dionysos’u simgeleyen keçi önce parçalanıyor, sonra da tragedya yarışmalarında ödül olarak veriliyordu ve ‘tragoidoi’ yarışmalara katılanların resmî unvanıydı; ‘tragoidos’tan geliyordu.” Aristo, Politika’da “bir eylemin taklidi olarak” değerlendirdiği tragedya için karakter ve düşüncenin iki önemli etken olduğunu belirtir: 

Tragedya ahlaksal bakımdan ağır başlı, başı ve sonu belli olan, belli bir uzunluğu bulunan bir eylemin taklididir; sanatça güzelleştirilmiş bir dili vardır; içine aldığı her bölüm için özel araçlar kullanır; eylemde bulunan kişilerce temsil edilir. Bu bakımdan tragedya salt bir öykü (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir.

Tragedyanın içerdiği bölümler, “prolog, episodlar, exodos, koro şarkısı” şeklinde sıralanır ve bu unsurlardan prolog, tragedyanın koro gelmeden önceki bütün bölümü, episod iki tam koro şarkısı arasında kalan bütün bölüm, exodos ise arkasında hiçbir koro şarkısının bulunmadığı bütün bölüm olarak ifade edilir. Tragedyalar özünde trajik bir “çelişki” barındırır. Burada söz konusu olanın zıtlıkların birliği değil, farklılıkların farklılık olarak onaylanması fikri olduğunu öne süren Acar’a göre tragedyada “acı acı olarak kalır, sevinç sevinç olarak. Bunlar indirgenemez ya da karşıtına dönüştürülemezler; olduğu gibi kabul edilirler."

Tragedyanın temelinde yer alan acı ve endişeler, kahramanın içine düştüğü trajik durumla birebir ilişkilidir. Edip Cansever’in Tragedyalarında da görülebileceği gibi modern metinlerde kahraman, trajik düzeyde kaotik bir dünya ve bu dünyada yalnızlığa mahkûm olmuş insandır. Roland Barthes, tragedya kahramanının ilk tanımının “içeri kapatılmış, ölmeden dışarıya çıkamayacak kişi”  şeklinde yapılmış olduğunu söyler. Bu kahraman tipinin en uçtaki örneği olarak Oblomov’u öne süren John Orr’a göre “trajik, odak nokta olan kahramanın toplumsal ilişkiler ağında gizlenmiştir.”  Kahramanın yabancılaşması, yeniden ‘yaşamın anlamına değin çözümlenmemiş bir araştırma çerçevesinde” yalnızlığı da kaçınılmaz kılmaktadır. Tragedyanın modern dünyanın karmaşık yapısına da
 karşılık geldiğini bu noktada hatırlamak gerekir. Nitekim çağın kendisine, topluma, doğaya ve manevî değerlere uzak kalmış bireyi, birtakım sorgulamalar içinde yalnız ve mutsuz yaşamakta, arayış içine girmekte ve gittikçe yabancılaşmaktadır. Modern bir tragedya olarak nitelenen Tragedyalar da  yabancılaşmış insanın irdeleneceği göz önüne alındığında, yabancılaşma kavramının farklı yaklaşım biçimlerinde beliren görünümlerine bakmak yerinde olacaktır.

Yorumlar

  1. Etkileyici bi yapıt gerçekten defalarca okunası bi yazı olmuş ,tespitler ayrı güzel 👏

    YanıtlaSil
  2. Vay caninaaa... Etkilenmemek elde değil,iyi ki okumuşum dedim bir edebiyat aşığı olarak👏✌

    YanıtlaSil
  3. Çok etkileyici ve okudukça sıkılmadığım bir yazı olmuş.Bu tarz yazıların devam etmesi dileğiyle

    YanıtlaSil
  4. Mükemmel bir yazı olmuş.Edebiyata hayran kalmamak mümkün değil.Diğer yazıları heyecanla bekliyorum.

    YanıtlaSil
  5. Mükemmel bi yazı olmuş . Diğer yazılarını merakla bekliyorum. :)

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lavinia: Özdemir Asaf

Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder. Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder: Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı O elli dördündeydi ben yedi Bir ışık söndüğünde yol yandı O kedi bunları nasıl da bildi   Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer. Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder: Yedi yaşımda Ankara’dan geldim Babasızlığımı getirdim İstanbul’da deniz vardı Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu   Akşam üzerlerini sevmezdim, Annem ud çalardı güneşi batırırken Amcamın ölüm haberi daha gelmedi   1922’de Murat dağlarında y...

Ruhunu Yazılarına Döken Şair: Didem Madak

Bıçağın ucundaydı insanların hafızası. “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkûm olandır." 8 Nisan 1970 tarihinde, öğretmen bir anne-babanın, ilk çocukları olarak dünyaya geldi Didem Madak. Kız kardeşi Işıl ile birlikte, kitapların hayatlarında çokça yer kapladığı bilinçli bir ebeveyn eğitimiyle yetiştirildiler. İlk çocukluğuna dair güzel anılar biriktirdi Didem. Annesinin sesinden dinlediği çocuk romanları, Burdur’daki evlerinin çiçekli bahçesinde kardeşiyle birlikte geçirdiği zamanlar, bir de annesinin reçelleri yarım kalan çocukluğunun unutulmaz imgeleri oldu. Didem henüz 13 yaşındayken, annesi Füsun Hanım yakalandığı kolon kanserine yenik düştü. O an üzüntüsünü, annesinin terliklerindeki izleri okşayarak giderebildi ama o günlerde hissettiklerini çok sonra, annesini özlediği bir anda, şu dizeleriyle anlatacaktı: Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz ...

Sahip Olunamayan Bir Kadın: Tomris Uyar

                 Senfoni “Önce sesin gelir aklıma  Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm  Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli  Sonra cumartesi günleri gelir  Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum  Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” Bir dönemin paylaşılamayan kadını o! Edip Cansever, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’a Türk edebiyatının en güzel dizelerini yazdırmış meşhur ilham perisi! Tomris Uyar denildiğinde akla ilk gelenler, onun için yazılmış aşk dizeleri olsa da başarılı yazar hakkında bilinmesi gereken daha pek çok şey var! Zira kendisi de onun eşi, bunun sevgilisi olarak tanımlanmaktan hiçbir zaman haz etmemiş. O her zaman kalemiyle var olmak, şayet bir şeyden dolayı eleştirilecekse sadece yazdıkları üzerine yorum yapılmasını istemiş. Birilerinin gölgesinde kalmaktan, birilerinin şiirler yazdığı kadın olarak anılmaktan hi...