Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tutunamayanlar: Oğuz Atay

Gerçekle düş birbirine karışıyor, yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor, tutunamıyoruz… Tutunamayanlar belki de üzerinde yorum yapılması en zor yapıtlardan biri. Çünkü roman, diğer romanların aksine söyleyiş biçimi olarak, karakterlerin okuyucuya yansıması olarak birbirinden çok keskin bir şekilde ayrılıyor. Oğuz Atay bu romanda modern insanın nasıl topluma hatta bir noktadan sonra kendine yabancılaştığını hüzünlü sayılabilecek bir mizahla ve ince detaylarla anlatıyor. Benim ve daha birçok okuyucunun romanı sevmesinin nedeni Selim Işık’ın aslında içimizde kaybolmuş bir öz benliği yansıtması. Onun bocalamaları, durumlar karşısındaki tavırları ve düşünceleri okuyuculara oldukça tanıdık geliyor. Çünkü aslında her insan tutunamayanlar sınıfına yazarın tanımıyla disconnectus erectus sınıfına giriyor. Roman 724 sayfadan oluşuyor. Romanın okunmasını nispeten zor kılan özelliği ise Oğuz Atay’ın detaylardan sakınmayan bir dil ...

Nam-ı Diğer Edebiyatın Kara Çocuğu: Hakan Günday

                             Hepsi yaralar sonuncusu öldürür .  "Sıradan bir çizgi filmin bir çocuğun balkondan atlamasına neden olan etkinin onda birini yetişkinlere verebilmek için romanlar yazıyorum" cümlesi ile açılan İnternet sitesine sahip olan, bu toprakların yetiştirdiği en kaliteli yazarlardan biri. Yeraltı edebiyatının ülkemizdeki en iyi temsilcisi denilebilecek yazar... Ayrıca kitaplarında ki kurgularından dolayı dahi olduğunu ve beyninin normal insan gibi çalışmadığını düşündüğüm çok beğendiğim yazar... İleri derecede kötümserlikten muzdarip yazar... Okuduğunuzda bulaşan tipte bir kötümserlik söz konusu...  Hatta Kinyas ve Kayra’yı okurken bazı yerlerde içime karanlıkların dolduğunu kalbimin sıkıştığını hissetmişimdir. İçindeki zehri akıtmayı başardığında insanda kendini kesme, parçalama, sokaklarda avaz avaz bağırıp, sinir krizi geçirmeyi günün sıradan bir icraatı...

Yüzü Hiç Gülmeyen Bir Yalnız Adam: Franz Kafka

Çevremizdeki acıların tamamını bizim de çekmemiz gerekiyor. Hepimizin ortak bir vücudu yoktur, ama ortak bir büyüme yolumuz vardır ve bu ise, şu ya da bu biçimde, acılar içinden götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer, yaşlanır ve sonunda ölürse, biz de bunun gibi  yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük olarak nitelemeye de yer yoktur. Franz Kafka, Almanca konuşan Yahudi bir ailenin çocuğudur. 3 Temmuz 1883’te Prag’da Hermann ve Julie Kafka’nın altı çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. Üç kız kardeşinin de Nazi zulmü altında toplama kamplarında öldüğü bilinmektedir. Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi. Özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı. Kafka üzerindeki baba baskısı çocukluk yıllarından başlayıp uzun bir süre devam etti. Babasına karşı beslediği tek duygu -eserlerinden de anlaşılacağı ü...

"Ahlar Ağacı" büyüten kadın: Didem Madak

                           Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım                             Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi                             Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.  1970 İzmir doğumlu Madak, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Tezgâhtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi işlerde de çalışan Madak’ın şiirleri Ludingirra, Öküz ve Sombahar gibi dergilerde yayımlandı. ‘Grapon Kâğıtları’ isimli ilk kitabı İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazanan Madak, 2002 yılında ‘Ah’lar Ağacı’, 2007 yılında ise ‘Pulbiber Mahallesi’ adlı şiir kitaplarını yayımlamıştı. ‘Müsvedde’ şiirinde  “Anlatarak bitiriyorum hayatımı/ Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat/ Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma/ İsmini her şey koydu...

Yaşamın Ucuna Yolculuk Eden Yazar: Tezer Özlü

  “Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.” Tezer Özlü, yayımladığı üç “farklı” kitabıyla çok erken yaşta yitirdiğimiz yazarlardan biri oldu. Kısa hayatı boyunca yaşamın anlamını aradı; bu arayışını Svevo, Kafka ve Pavese’nin izlerini sürerek bulmaya çalıştı. Çocukluğunun geçtiği Ödemiş’te ise bir gün ablası Sezer ile, ki Tezer ona Süm derdi, kentin yollarının nerede bittiğini, dünyanın ne kadar büyük olduğunu merak ettiler. El ele kentin dışına kadar yürüdüler. O zaman başladı Tezer’in dünyayı keşfetme arzusu. 10 Eylül 1942’de Simav’da dünyaya geldi. Öykü ve roman yazarı Demir Özlü’nün  kız kardeşidir. 1 968 yılında sinemacı Erden Kıral’la evlendi. Ve 1973 yılında doğan çocuğuna Deniz Gezmiş’e hayranlığından dolayı Deniz ismini koydu.   İlk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri ; kişinin, çocukluğundan başlayarak içine düştüğü yaşamın, kimi zaman fiziksel-kaba, kimi zaman in...

22’sinde “Delikanlı” Bir Ölüm: Kaan İnce

                                   "ve ben güzün ağlayacağım,                                      sulara çekileceğim dönerken balıkçılar,                                      yakamoz göreceğim dümensiz simsiyah gözleri,                                      öleceğim,                                       ve ben..." Kaan İnce, çok genç yaşta uçup gidenlerden, aramızdan biri, sıkı bir şair, 2 şubat 1970'de Ankara'da doğar. ilk, orta ve liseyi Ankara'da bitirir. 1986'da şiirle ilgilenmeye başlar. 1990'da ...